22 Eylül 2017 Cuma

İyileşme

Evde ailecek kalmaya başlayalı, keyifle, kendi tempomuzda yerleşiyoruz. Mutfak, çocukların odası, bizim oda, takılan lambalar, değişen su pompası, yalıtılmaya başlanan kuyu, yavaş yavaş toplanan orman. Her şey sırası geldi mi şekillenmeye başlıyor. Sanki kolilerden çıkanlar bu ev için alınmış yıllar evvel. Eşyalar yavaş yavaş yerini buluyor. Ben ise hala yerini arayanlardanım hem evde hem de ormanda.  Henüz bulamadım. Buraya geldiğimden beri gerçekleşeceğine inandığım bazı masallar vardı. Heveslendiğim. Kendimi içinde gördüğüm ve yaşamla olan bağımı güçlendiren. Kendi şifalanmamı bulacağıma inandığım. Tübingen'e gelme sürecimizin benimle ilgili olan kısmını, bütün her şeyimi, yeni mesleğimi, çevremi bırakmamı düşünmeden kabul ettiğim bir yer vardı.



Hala orada mıyım? Çok şey değişti. Çok şey öğrendim, deneyimledim. İstemediğim hallere düştüm. Gözlemledim. Bazen olanda kayboldum. Unuttuğum şeyleri yaşadım. Bilmediklerimi öğrendim. Yalnız hissettim. Yalnız olduğumu  hatırladım. Uyuyamadım. Şükrettim. Evsiz ve çaresiz hissettim. Çekip gitmek istedim. Birlikte olacağımıza inandıklarımla ayrı düştüm. Ailem geldi bütünlendim.  Mesajlar, telefonlar geldi an'ımı hatırlatan. Bırakılmadım bir an ve şimdi bir evimiz var.



Bu yola girmiş olmaktan mutluyum. Emre'nin okuluna ağaçların gölgesinde yürüyebiliyor olmasından, okul bahçesinde çıplak ayak gezinen çocukların olmasından, okul yemeği için çocuklara vejetaryen seçeneğini sunabiliyor olmalarından, 35 kişilik okulda büyük bir aile gibi el birliğiyle yapılan işlerden mutluyum. 




Kendime düşene gelince, insanoğlunun düşünmeden, özenmeden, değer vermeden baktığı toprakları bu koca kara ormanlarda "Ben" bulunca şunu hissettim straforları, seramikleri ayıklarken toprakta. Benim bu yaşamdaki misyonum iyileştirmek olsa gerek. Emre'min göz tembelliği, Ekin'in pev'i nasıl ilgiyle, özenle, uzun ama verimli bir süreçle bu günlere geldiyse şimdi de yaşadığım ormanın toprağının bakılmaya, dokunulmaya, iyi olabilmesi için göz kulak olunmaya ihtiyacı var diye düşündüm; o minicik camları ayıklarken topraktan. Sokakta, okulda çıplak ayak dolaşan oğluma ormanımıza gelince "giy ayakkabılarını" demek içimi acıtsa da  ben  temizleyeceğim, çapalayacağım ve iyileştireceğim toprağımızı üstünü örtmeden, sabırla, pes etmeden taa ki çıplak ayaklarımız o toprağa deyinceye kadar. 



Belki de topraklanacağım an değil benim şifalanmam, o an'a giden yolda. O yolda bana sabrı ve kabul etmeyi öğretecek. Gözlerimi çirkinliklere kapatıp, güzelliklere yoğunlaştırırken. Huzur ve mutluluk içinde. Barış ve sevgiyle. Bugün ve diğer günler elimden gelenin en iyisini yaptığıma inanarak. 

3 yorum:

  1. Ecem bu ne güzel bir anlatım.Hepsinin üstesinden geleceğine inanıyorum.Bu arada iyi bir yazar olma yolunda gibisin yazmayı sakın bırakma.Sıvrice'den sevgiler yolluyoruz...

    YanıtlaSil
  2. Armağan Abi'ciğim çok teşekkürler. Yorumlarınız benim için çok değerli. Gurur duydum. Sivrice'ye, sizlere bizden de sevgiler

    YanıtlaSil