27 Eylül 2015 Pazar

Devam Devam Devam...

    Karavanda yapmayı en sevdiğim şey ne? Akşam olup da herkes yattımı arka koltukda oturup bir şeyler yazmak, dalga seslerinin arasından çıkıp gelen müziği dinlerken çayımı yudumlamak. Bütün günün yorgunluğundan sonra o sessizliği tatmak. Çünkü sabah olduğunda maraton tekrar başlayacak.


Bu sabah hava güzel hemen kahvaltımızı dışarıya hazırlıyoruz. Bulut yok ama rüzgarlı. Kahvaltı sonrası Ekin'e yemek yapmam lazım. Zevki erteleyenlerdenim. Denize girmeyi her şey bittikten sonra yapacağım. Çocuklar Turanla bisiklete binmeye gitti. Şimdi yalnızım, acele edecek bir şey yok. Açtım müziğimi bir bulgur pilavı yaptım ama içinde yok yok. Görüntüsü bulamaca benzese de fayda ve lezzet anlamında güzel olduğuna inanıyorum. Yemek pişerken bulaşıkları yıkıyorum . Döndüğümde bisiklet turundan dönmüşler. Ekin'in uykusu gelmiş ama denize girmeden olmaaaz. Deniz çok yakın. Bembeyaz  kumlar. Dalgalar köpük köpük. Emre'yle koşarak atıyoruz kendimizi dalgalara. Turan klasik. Suya girmez. Ne oynamak ne oynamak. Çocuklarla en zevklisi daha çok çocuk olma şansını yakalamak. Ardından kumdan kale ve hendek ve tabii ki havuz. Yapacak çok şey var. Daha doğrusu yapmak istediğimiz hatta benim yapmak istediğim. Artık gitme vakti, yeni denizler keşfetmeye.


Dün gece köşeme geçtim ve adanın hangi denizlerine gidelim bir göz attım. Görülecek plajları ve kalacağımız kampingi buldum.

Dün bulamadığımız Paradise Beach'e gittik. Şezlong, şemsiye; tesis olan yerleri sevmiyoruz. Kalmadan devam ettik. Aklımda 2 güzel deniz var. Biri kalp şeklinde olan ve 2 taraftan da denize girebileceğin bir yer, diğeri de doğal havuz. Aliki yine şezlong havasında. Dipdibe istif edilmiş. Çok insan yok ama yine de hevesimiz kaçtı. Bizde Giola'ya gidelim dedik. Emre denize girmek istiyor. Arada bir koyda durduk hem yemek yer hem de deniz faslı yaparız diye. Bu sefer Turanla girecekler ama dalgalar kendini aşmış. Hızlıca girmekten vazgeçiyorlar. Biz de bulamacı yoğurtla iyice mama haline getirip yiyoruz. "Aklıma halamların köpeği Topak'ın "yemeği" geliyor." Yeni bir deniz için yol zamanı. Giola sapağını kaçırdık. Geri dönüp, uzun ve meşakkatli bir toprak yola giriyoruz. Karşıdan araç gelince haydiiii bir boşluk bul, oraya geç, herkese yol ver. Aşağıya indiğimizde ufak bir koyla karşılaşıyoruz. Kumsalın hafifçe üstünde bir karavan büfe, bir kaç ahşap  sandalye ve masa. Turan bir bira kapıyor. Deniz dalgalı. Ama aradığımız doğal havuz burda değil 2 km daha gitmemiz gerek ama karavan çıkmıyor. Emre yürüyelim diye tutturuyor ama git-gel 4 km, almayalım. Orda kaldık. Denizin içi kaya. Kıyıda dalgalarla oynayıp, taş topladık. Oturmaya hevesliyim aslında ama akşamüstü oldu. Kampingimizi bulalım. Potos'a geliyoruz ve biraz gittik mi Pefkali kamping. Resepsiyondaki adam matrak. Her yeri gezdiriyor. Ektiği fesleğenleri, naneleri kopartıp koklatıyor. Ben ve Ekin'de yiyoruz. Adam şaşırıyor. Deniz kıyısında harika bir yer buluyoruz.


Burda kesin 2 gece kalacağız. Biraz daha keyif yapalım. Kendimizi kumsala atıyoruz. Deniz dalgalı. Girmeye üşeniyoruz. Turan bisikletleri indiriyor. Bu akşam mangal zamanı. Merkeze ana yoldan gidiyoruz. Emre aramızda, ben öndeyim. Benim için stresli yanımızdan vızır vızır arabalar geçiyor. Emre rahat ve sonunda başarıyoruz. Kasap bulup alışverişimizi yapıp bu sefer iç kısımdan dönüyoruz. Yemek hazırlıkları, her şey harika, tam hayal ettiğim gibi.

25 Eylül 2015 Cuma

2. Gün

Sabah 07:00'da Ekin Hanımla uyandık. Geri kalan uykuda, akşam ki misafir de. Klasik bir biberon ardından oturak faslı yaptık. Sabaha karşı yağmur çiseledi ama dün akşamki gibi gök yarılmadı. Durgunluğu fırsat bilip, hava biraz ısınıca Ekin'i giydim sırtıma kumsalda ufak bir gezinti yaptık. Oh be ne güzel. Dünkü tantanadan ayağımı Yunanistan topraklarına basmamışım daha. 


Çocuklar acıktı; kahvaltı hazırlamak gerek de nereye. Bir cesaret dışarıda mı yapsak dedik ama iyi ki vazgeçmişiz. Uff ne yagmur, ne yağmur. Kamping de göletler oluşmaya başladı. Sanki hiç durmayacak. Tabii öyle olmadı. Durur durmaz çıktık karavandan.  Kumun başladığı yerdeki yağmur göletini görünce Emrettin, bana şöyle bir bakış attı. "Hadi" dedim. "Oynamaya." Ne coşmak ne coşmak. 


Eee, Ekin eksik kaldı. Onu da giydim sırtıma; aldım fotoğraf makinesini. Bir baktım Emre su birikintisinde yüzüyor. "Bari denize de gir" dedim. Hayır demeden kılık kıyafet attı kendini dalgalara. Deniz daha sıcak. Ardından da kumsalda bir duş. Oldu da bitti. Haydi gitme vakti. Daha malzeme alacağız. Hazır yağmur yok. Rüzgar biraz kurutur umuduyla heyecanlıyız; yastıkları da kurutmak istiyoruz. Suya odaklanmış vaziyetteyiz. Pompayı düşünmez olduk. Zorlamayalım idare eder laflarındayız. Gelecekteki yağmurlardan korkarcasına yola koyulduk. Oleeeyyy güneş açtı. Acaba yatak da kurur mu?
Bu sahil yolu Kavala'ya gider diye başladık gitmeye ama gitmiyormuş. Ören yerinde takıldık.


 

Hadi bari tamir yapalım. Olduğunu umduğumuz tamirleri Turan tamamladı. Direkt Thassos'a gitmeye karar verdik. Yollar bomboş hemen şoför değişimi veee ben de kullanabiliyorum. Ama çok uykum var. Tam zamanın da 2. değişimi yaptık. Yine sağnak yağmur ve ardından güneş.  Kavala'ya 26 km.kala Thassos'a feribot bulduk. Hava sıcak. Nerdeyse terliyorum diye söyleneceğim ama yooo bu sefer değil. Feribot türk dolu. Etrafla bayramlaşıyoruz ama henüz biz bayramlaşmadık. Açız ve benim inanılmaz uykum var. Henüz yolda uyuma şerefine nail olamadım. Kafam gidip geliyor ama Ekin kucakta. Turan beni dürtüyor. 

Paradise beach kamping'i ararken Golden Beach kamping'de buluyoruz kendimizi. Zaten öyle bir kamping de yokmuş. Bomboş, istediğimiz yere parkedebiliriz yeter ki sığalım. Karavanı yerleştirdikten sonra hemen yatakları çıkarıyoruz. Fena ıslaklar. Rüzgar var. Artık bugün kuruduğu kadar deyip bisikletlere atlayıp güzel bir bayram yemeği yemeye karar veriyoruz. Oh miss gibi. Etraf bomboş, yemekler güzel, manzara güzel ama hayıııırrr sivri sinek saldırısı... Kacıııınn.... İyi bayramlar







23 Eylül 2015 Çarşamba

Araya Girdim

Henüz karavanın Almanya'dan Türkiye'ye geliş hikayesini tamamlamadan araya yeni macerayı sıcağı sıcağına yazayım dedim. 
Yine, yeniden 4 gün süren bir temizlik, yenilenme, yeni çıkan ve parça bulunamadığı için tamir edilemeyen bir bozukluğu giderme çabası, yerleşme, alışveriş derken, bayram arifesi sabah 08:30'da yola koyulduk.

Ben kıpır kıpırım. Ekin geldiğinden beri ilk defa bu kadar yalnız seyahat edeceğiz; heyecanlıyım. Büyükşehirin bana yüklediklerinden kurtulma hevesindeyim. Çocuklarla bol bol oyun peşindeyim. Bilinmez bir zamandır içimde hissettiğim tahammülsüzlük, sinir ve çıldırma halimden arınma fırsatı olarak gördüğüm için coşkuluyum. Her şeyiyle hazırım. 
Oyunlar alındı; bisikletler yüklendi; filmler seçildi, boyalar, fırçalar kondu; kuklalar alındı; kakaolar, sütler yerleştirildi. Bir zamandır olmayı unuttuğum gibi fütürsüz, eğlenceli, yetişme derdi olmayan, rahat bir insan (anne) olarak yollara koyulacağım umudundayım.


Yunanistan'da takılmayı planlıyoruz. Aslında daha erken çıkabilseydik Selanik'de Atatürk'ün evini de ziyaret etmek istiyorduk ama motorun su devirdaim pompası bozuk olduğu için  oralara kadar yol almadan Thassos ve Kavala civarlarında gezmeye karar verdik.



Yolculuğa bizim stil başladık. Sınıra kadar rahat rahat geldik. Yunanistan'a geçiş biraz uzun sürdü ama bize fark etmez. Çayımızı demledik; ayaklarımızı uzattık; keyifle bekledik. Hava kapalı. Güneş beklentimiz yok. Hatta yağmur geliyor. Yolda da yağdı. Pek umursamıyoruz neyse ne karavanla çıktık ya. Alexsandroupolis'de durmaya karar verdik. Bugün yeterince yol yaptık biraz da keyif yapalım. Emre bisiklete binmeye hevesli. 
Kamping'e giriyoruz. Sahile yakın. Oh tam benlik. Kumsalı görüyorum. Hemen bisikletleri indiriyoruz; yer sergisini seriyoruz, ekin için. Aaaa yağmur yağmaya başlıyor. Yaşasıııın!!! Biraz yağmur dansı. Eee yağmur durmuyor, daha da hızlanıyor; gök gürlüyor. Hadi neyse, Ekinle ben içeri gireyim bari derken, karavana şöyle bir göz atıyorum; su giren yer var mı acaba diye. Yukarıdaki yatağın üstündeki havalandırmadan su damlıyor. Yatak ıslanmış. Sonra bir bakıyoruz yine yukarıdaki yatağın ön penceresinden su sızmış. Artık yatak daha da ıslak. Ufak tamir denemeleri ama yağmur çılgın. Suyun girdiği yer belli, ortalık biraz kurusun hallederiz diyoruz aramızda. Turan dayanamıyor; yağmur altında havalandırmadaki akıntıyı bir vida ve Emre'nin cikletiyle hallediyor. Eh, aşağıda hala hepimizin yatabileceği yer var derken bir bakıyoruz arkadaki koltuğun tavanı da akıtıyor ve bu diğerleri kadar iyi görünmüyor. Tavan şişmiş. Sıvazladıkça sular akıyor. İşte bu hiç olmadı. Turan sevinçten üzüntüye geçiş yaptı. Yarın silikon bulmamız, kaynakları idareten tamir etmemiz şart. Önümüzdeki her gün neredeyse yağmur var. Ama gün devam ediyor. Emre resim yaparken, Ekin yerde oynuyor. Haylaz, sürekli gözü kapıda. Ben ilk  akşam yemeği hazırlığındayım. Menude domates çorbası, makarna, yoğurt var. Pek istediğim sofra olmadı ama olsun. Turan'ı zorla oturttuyorum.    


Batan geminin kaptanını karalar bağladı ama yağmur durmadan, çatlak patlak ne varsa silikonlamadan yapacak bir şey yok diye anlaştık. Film keyfi yapacağız, Ekin uyuduktan sonra. Üstteki yatağa battaniye örttük. Yorganları astık. Yağmur durdu. Ekin Emreyle uzun bir yatak çıldırmasından sonra zar zor uyudu. Veee kakaolu süt ve çay ve film keyfi. İyi geceler. Gece gece kaçak ziyaretçi sensörlü ışığa yakalandı. Umarım sabah da burada olur. 

30 Ağustos 2015 Pazar

Karavan Günlüğü / Ön Hazırlık

            Geçmişimi çok hatırlamasam da çocukluğumdan beri karavan tutkumun olduğunu biliyorum. Turanla tekrar bir araya geldiğimizde 79 model bedford'unu gördüğümde çok heyecanlanmıştım. Ufak tefek yurt içinde geziler yaptık ama uzun yolu gözümüz yemedi.

Şimdi Emre doğalı 5 yıl oldu, 2. bebek geldi ve Acun'dan bize 90 model eura mobil karavan hediye geldi ve hemen hazırlanıp Almanya'ya gittik. Tabii her şeyin çabucak olduğu bir hayat yok bizim gibilere. Eski araca binmeyi seviyorsan; tamir etmeyi, kendin için güzelleştirmeyi seviyorsan; farelerin yuva yaptığı bir karavanı temizlemeye çalışıyorsan işler senin için hep uzuyor. Almanya'ya vardığımızda Acunların karavan da bizim karavan da Tüv'den geçmemişti. Şansızlık Tübingen'de tatil zamanıydı ve Avrupa'da karavanı olmayan yoktu. Tamirler için beklememiz gerekiyordu ki karavan tamircisi Türk çıktı ve bizim karavanı evinin önüne çekip 4 günde halletti. 5 Ağustos'da Tüv'den geçtiler. Sanıyorduk ki 1 günde hazırlanır yollara koyuluruz. Rotamız balkanlardan Türkiye, yolumuz uzun, zamanımız kısa. Benim ve çocukların en geç 14 Ağustos'da İstanbul'da olmamız gerekiyor. Hızlı bir şekilde temizliğe giriştik ki bir de ne görelim bizim emektar, fare yuvasıymış. Bütün havalandırma borularını yemişler, yastıkların içine yuva yapmışlar, dolapların içinde yaşamışlar. Çoluk çocuk olduğundan, 2 senedir el değmemiş karavanımızı temizliğe giriştik. Acunların karavanı bizden hallice ama onların da fare misafirleri olmuş. Eski seyahatlardan kalma işlerle birlikte 3 günde ancak temizleyebildik. Bütün bu çırpınışlar sırasında Tübingen'in hava sıcaklığı 42 dereceyi gösterdi. Bir de içerileri düşünün. 
Ama bütün bunlar külfet değil; neşe, mutluluk ve zevk veriyordu. Fare leşini bulduğumuzda rahatladık. Bir de bütün seyahat sırasında koku çekmek vardı. 
Sabahları çoluk çocuk, kahvaltı derken işe geç başlıyor sabah 5'e kadar tamirdir, detaylardır devam ediyorduk. Ben sabah Ekin temposuyla gene güne başlıyordum. Bir yandan da eksikleri tamamlama çabamızdan Tübingen'deki yapı olsun, bio olsun bütün marketleri dolaştık. (Şimdi bu yazıyı yazarken motorlar çalıştı. 9 Ağustos saat 01:12. Gidiyoruuuuz…) 




Bir yandan da o kadar hayalperestiz ki ha bugün ha 5 saat sonra yola çıkıcaz diye hazırlanıp durduk. Ama ne mümkün. Tamirler yapıldı; temizlikler bitti; alış verişler tamam. Şimdi de yerleş babam yerleş. Bizim yine kolay. Acun hem ev kapatıyor, hem de seçenek bol deneyim çok. Sonuçta sıkı bir çalışmayla, yardımlaşmayla ve karavanla yolculuk yapma heyecanıyla her şeyi yoluna soktuk ve şimdi yollardayız. 

İstikamet Türkiye ama bizim vaziyet muallak. Karavan Türkiye'ye girebilecek mi bilmiyoruz. Turan ingiliz vatandaşı ama araç üzerine olursa Türkiye'ye sokabilmesi için 180 gün yurt dışında yaşamış olması gerekiyor. Öyle bir şey yok. Biz de karavanı Acun'un üstünde bıraktık ve vekalet aldık. Sokabilirsek yaşasın yoksa Yunanistan'da bir campingde bırakacağız.

18 Şubat 2015 Çarşamba

Yeniden Doğuş

Tekrar merhaba herkese,

bloguma uzun süre ara verdim; hamilelikle ilgili deneyimlerimin en yoğun olduğu dönemde. Pek neşeli olmayan bir sebep yatıyor altında maalesef. Bebeğimizin 3 boyutlu ultrason kontorlünde pes ekinovarus yani clubfoot yani çarpık ayak olduğunu öğrendik. Tabii ne olduğunu tam kavrayamadan büyük bir yıkıntı, üzüntü, karmaşa, şüphe, korku, acı, şok, sorumluluk ve daha bir sürü duyguyu bir arada yaşadık. Zaman geçtikçe, neyin ne olduğunu öğrendikçe bir çoğu ortadan kaybolsa bile üzüntü gitmek bilmedi bir türlü.

Fiziken de iri, güçlü bir insan olduğum için ruhumunda hep onun içindeki güçlü olan olduğuna inandım ve öyle çizdim zorluklara karşı olan duruşumu. Hamileliğimin 24. haftasından sonraki bir buçuk ayımı amniyo sentez  sonuçlarını bekleyerek geçirdim sakin bir şekilde. Biliyordum  ağlamak, hırpalanmak yalnızca bana değil "Ona" da zarar diye. "O"nun için normal olan anne karnı gelişimine tedirginlik eklemek istemedim. Bekledim güçlü bedenimin içindeki güçlü sandığım ruhla. Sonuçlar yanlızca pev'li bir bebeğimizin olacağını söyledi bize. Çeşitli, iyileşmenin hızlı olduğu, uzun bir süreçti tedavi süresi ama sonuç her çocuk gibi yürüyen, koşan bir çocuk.

Emre'de olduğu gibi bu sefer de öğrenmek istemediğimiz cinsiyetini yine bir doktor ağzından kaçırı vermişti; bir kızınız olacak diye. 1000 de 1 görülen bir deformasyon kızımızla birlikte 2000 de 1 olasılığa düşmüştü. Şansızlığın bu kadarıydı yani.
Bizim için zor bir seneydi. Oğlumda yüksek oranda göz tembelliği ve göz numarası. Kızımızın ayakları. Hatta bulduğumuz köpeği bile iyileştirene kadar çooook uğraşmıştık. Bir yandan da ailemizi tamamlayacak olan kızımız geliyordu  dünyamıza.

Doğurana kadar geçen sürede kendimizi karşı karşıya olduğumuz tedaviyi araştırmaya, doktor aramaya, aynı üzüntüyü paylaşmış anne babalarla konuşmaya adadık. Göz yaşlarımı dindirmiştim artık. Her tanıştığım kişi, hastane de gördüğüm her pevli çocuk, deniyimli doktorlar, aile, arkadaşlar, kendim bununla çok güzel baş edebileceğimiz inancını verdi bana.

Artık tek bir dileğim vardı.  Vajinal doğumla sağlıklı bir bebek doğurmak. Kendimi hazırlıklara adadım. Nefes çalışmaları, yoga, meditasyon ve en önemlisi doğumum ne gerektiriyorsa onu kabul etmeye ve açık olmaya. Yanımdakilere güvenmeye. Ben de, doğumumda birlikte olacağımız ekip de bir tek şeye odaklanmıştık.  Ekin bebek ne şekilde dünyaya gelmek istiyorsa bizim ona hazırlıklı olmamıza.