7 Ocak 2018 Pazar

Orman

Orman değişimde. Ağaçlardan düşen çürümüş dallar, bir mevsim önceden çürümüş olan dallar, yosun tutmuş gövdeler, toprakla yaprak arasında kalmış ince dallar. Her an tehlike yaratabilme olasılığı, kapı gıcırtısı sesi olarak duyuluyor göklerde. Terkedilmişlik. Yıkım. Güvensizlik hissi dokunduğumda elimde kalan her dalda. Bahar nasıl gelecek merak ediyorum. Ben de bir parçası mıyım ormanın artık. Girişteki bekçi belki. Şu anda senin için koyabileceklerim sınırlı ama öğreniyorum. İzin istiyorum kendimden, ben de ormanla birlikte birakabilmeyi. Ben de değişimin içindeyim, doğamın gerektirdiği gibi. 





Bir yandan da  yok olanla birlikte var olmaya çalışanı da görüyorum. Yosunda, mantarda, toprağa ya da göğe yakın çamlarda, gelincikte belki de bir geyiğin koşuşunda... Yaşam döngüsü mü yoksa bu şahit olduğum? İzin verirsem parçası olabileceğim. Parçası olmaya duyduğum isteği bana hatırlatacak olan duygu ne peki? Bu arzuyu, merakı; engellerime rağmen. Bi haykırış. Neden unutmak zorundayım ki? Bu sefer kalsa bu tını içimde. Çok somut ifadeler var soyut duygular için. Duygu ne onu bir bilebilsem. Neden hep duygularımı saklamam gerekmiş ki üstelik dünyanın en ağlak ikinci insanı olarak. ( 1. Tesit tabii ki ) Şu içimde bir “şey”  var ne zamandır; yüreğime, boğazıma oturmuş. Acaba içimde bir şey yok mu diye düşünmeye bile beni iten. Belki bir sanrı. O istemediğim şey neyse oyum. Hani o öğüre öğüre kusmak istediğim şeyim. 


Neyse ne o zaman. Bırakma, yaşama ve kabul zamanı yine ve yeniden. Unutsam da tekrar hatırlayarak. Hatırlasam da yaşayarak. Yaşasam da hep yeniden. 


Sevgiyle