8 Aralık 2012 Cumartesi

KRİKO


Evde yapılacak eğlenceli, faydalı, zaman almayan atıştırmalık ne var diye kafa patlatırken rondoya attığım fındık, ceviz, çam fıstığı, badem gibi kuru yemişlere 5-6 adet Medine hurması ekledim. Hurma yemişleri birbirine yapıştırana kadar rondodan geçirdim. İsteğe bağlı incir, üzüm, kayısı, yaban mersini de konulabilir. İncir ve kayısıyı bir gün önceden suya koymayı ihmal etmeyin.
Karışımı bir kaseye aldım. İçine keten tohumu ekledim. Sonra onları top haline getirerek rende hindistan cevizine buladım. Pek leziz oldu. Çocuklara akşam atıştırması. İsim hakkı Turan Efe :) Ölçüyle değil göz kararı. Ne kadar yapmak isterseniz. Afiyet olsun:)

Ohhhhhhh! Çok Güzel :)







Hani bazı durumlar vardır, kendini ifade etmeye yetmez sözcükler ya da o içindeki mutluluk ve sevginin karşılığı değildir; bu anlamı taşıyan cümleler. İşte öyle sevdiğim arkadaşlarımızla, çocuklarımızla, öyle anlatılmaz bir seyahate çıktık katamaranla.
İlk defa yaşadığım bir heyecan olduğu için ilk önce gün gün paylaşmak istedim seyahat güncemi.
Normalde telefonunu bile açmayan ben, böyle bir muhteşemliğin karşısında bir de yazı yazacağım.
Tabii ki mümkün olmadı bu hayal.

Sabah 09:25 Dalaman uçağına yetiştik. Emre, ben Turan.  10:41'de Dalaman'daydık. Acun, Doro, Taru ve Arinna'da sabah saatlerinde İzmir'den arabayla yola çıktılar. Aynı saatte ( istesen olmaz ) Marmaris otogarında buluştuk. Direk marina. Her şey çok hızlı ilerleyecek sanırken önce ekipman kontrolü, ardından Mehmet Kaptan'ın bilgilendirmesi derken saatler su gibi akıp gitti. Acelemiz yok. Ertesi sabah Barış, Emine ve Deniz Ali ekibe katılacaktı. Hava kararmadan toparlanabilirsek yakın bir koyda gecelemeye gidebilirdik. Ama önce alış veriş. İpek bana alış verişin çok eğlenceli olacağını söylemişti ama psikopatlaşacağımızı, 3 sepet dolduracağımızı ve kilolarca torba taşıyacağımızı söylememişti. Size aldıklarımızın rakamlarını söyleyemem; utanırım. Acun'un lafını dinledik. "Çok yiyeceğiz, çok içeceğiz" dedi. Biz de aldık. Yedik de. Doro'yla ben asla yemek yapmak istemiyorduk. Çocuklara bol meyve, çiğ sebze ve kuru yemiş aldık. Yine de bir rakam vermek gerekirse sizi Ωşöyle şaşırtabilirim. 60 adet yumurta :) Alış verişi yap, katamarana taşı, yerleş. Hava karardı elbet. Bu gece marinada takılmaca. 
Ertesi sabah Güneş ailesi yanımızda, Çanakkale'den uzun bir gece yolculuğu sonrasında. Artık tamamız. Yola koyulma vakti.
İyi ki katamaran kiralamışız. Beni deniz tutmaz sanıyordum ama yanılmışım. Turan, ben, Barış kustuk. Dümende Acun Kaptan yalnız. Gerçi her şey yolunda ama yine de insan heyecanlanıyor. Yelkenler göz kamaştırıcı, halatlar kafa karıştırıcı. 5-6 saat yolculuktan sonra gece Dalaman'a yakın bir adanın kuytusuna demir attık.
Ben daha şimdiden büyülenmiş vaziyetteyim. Doro " dur daha bekle Göcek'i görmedin" diyor. Çocuklar şen şakrak. Emre şaşkın. Ben ürkek. Ama herkes mutlu, neşeli  ve heyecanlı. Geçen seneki karavanla 3 günlük  Gökçeada gezimizi sayarsak hep beraber 2. yolculuğumuz. Sanırım iyi bir ekibiz. Aramızda eksikler olsa da.

Sanırım bundan sonrasını günlere bölemeyeceğim. Döneli neredeyse bir hafta oldu. Yapacak çok işim var. Anılar bulanıklaşıyor. Tek vaktim geceler. Mesai erken ve ertelenemez.
Henüz havadan hiç bahsetmedim. Gündüzleri tatlı bir sıcaklık. Gölgelerde tatlı bir serinlik. Geceleri battaniye altı çay keyfi için tatlı bir soğukluk. Akdeniz sonbaharda çok güzel :) İlk gün dayanamadık; marinadan denize girdik. Sıcak denemez ama deniz olduktan sonra kimi için kaçmaz fırsat. Tabii ki ben, Doro, Arinna, Deniz Ali ve Emre. Sonraki hiç bir gün kaçırmadık fırsatları. Lahana stili giyinme nasıl olur? Bikinilerle başladığımız gününün  sonunda polarlar, montlar, ayakkabılarla sonlanan geceler. Çocuklar uyuyup da katamaranın baş kısmında çaylarımızı içtikten  sonra saatin yalnızca 20:30 olduğunu fark ettiğimizde herkeste bir şaşkınlık. Zaman kavramamız tamamiyle yok oldu. Güneşe göre yaşar olduk. Arinna sabahları  05:30 uyandırma servisi görevini üstlendi. Peşinden de diğer çocukların koşturmalarıyla uyumak mümkün değildi. Sabahları hava buz gibi.
Enstanteleri geçersek; yola çıkmamızın ertesi sabahı güzel bir sabah cümbüşü vardı katamaranda. Bütün çocuklar botla gezme peşinde. Emre ilk başlarda çekingen ama uykucu babası bot tayfasına katıldığında direk denizde. Tabii ki dikkatli ve temkinli. Aynen benim gibi :) Kürekçilerin değiştiği sürekli bir gezi hali. Adanın çevresinde güzel bir tur attık. Nerede mağara var, hepsine girdik. Canım kocacım vakit kaybetmeden olta başında. Şöyle diyeyim; 2,5  senedir birlikteyiz; çok kez balığa çıktığını gördüm ama daha hiç balık tutabildiğini görmedim. Sanırım balık yemeyi sevmediği için. Ama bu sefer 2 defa şansı yaver gitti. İlki Acunla birlikte yakaladıkları, yazılı orkinos. Pek leziz. 2.'si kayış balığıydı. Emre'yle kamaradan fırlayıp yukarı koşana kadar nadir bulunan bu güzel balık yaşamına geri döndü. Dalaman civarlarından ayrılışımızΩ ne zamandı hatırlamıyorum ama öyle büyüleyici, etkileyici manzaralardan geçtik ki sonunda kayalıklar arasında güzel bir koya yöneldik.
 

Kıyının muhteşemliği büyüleyiciydi. Herkes bir yana dağıldı. Balık tutan, denize giren, botla keşfe çıkan, kıyıya giden, hepimiz bir yerlerde kendi maceramızı yaşar vaziyetteydik. Uyum içinde dönüşen bir enerji. Ortak çalışmalar sonucunda meydana gelen ama sonu gelmeyen beslenme zamanlarımız. Doro'yla güzel bir dağ tepe gezintisi yaptık. Kocacım Emrettinle birlikte nasıl balık yakalarız onun peşindeydi. Denize girmeyenlerin en büyük etkinliğin balık tutmak oldu. Ben baş kısımda bulunan ağın üstünde yatmayı tercih ettim çoğunlukla. Balık tutmak pek de bana göre değil. Aramızda en istikrarlılarından biri de Emine'ydi. Oltadan ayrılmadı. Gece gündüz demedi. Ama balon balıklarından da öteye de gidemedi maalesef. Balon balıkları zehirli olduğundan yenmiyordu. Oltaya da başka balık gelmiyordu. Ama Barış  zorlu uğraşlar sonunda bir boru balığı yakalamayı başardı.


Bulunduğumuz yerin her saati bir başka güzel. Renkler, bulutlar, deniz öyle saf ve şeffaf ki kendinden geçmemek mümkün değil. Yüzümdeki aptal tebessüm hiç kaybolmuyor. Ben buraya aitim. Doğanın parçası olmayı seviyorum, çocuklarımızın da. Onlar da bizim kadar mutlular.


 Ertesi gün tekrar yola koyulduk. Suyumuz bitmek üzereydi. Marinaya girmek istemiyorduk. Yakınlarda ufak bir iskeleye yanaştık. Çöpler atıldı. Çaylar içildi. Su almadık. Baktık ki bir türlü yola çıkamıyoruz, denize girdik. İyi ki de girmişiz. Hava kapadı bir anda. Bütün manzara değişti. Olan her hava durumu farklı bir güzellik barındırıyordu içinde. Hemen biralar açıldı. Sabah birasından zevklisi var mı? Ohhhh çok güzel.
Gecelemek için vardığımız yeni koyda katamaranı kıyıya bağlarken ne kadar çok babanın olduğunu fark ettik. Bir babaya iki tekne bağlansa güzelliklerle anlattığım koylar hıncahınç insan kalabalığıyla dolu olacaktı. Çok şanslıydık. Ama kimi şansızlıklarımızda vardı. Suyumuz bitmek üzereydi. Durmadan bulaşık çıkıyordu. Hala yıkanmadık. Yıkanmaya da niyetimiz yoktu. Bulaşıkları deniz suyuyla yıkamaya başladık. Her koşula hazırdık. Akşamları büyük bir aile için hazırlanan sofra, herkesin bir şeyle uğraştığı, çocukların bağrıştığı, sonunda hep beraber yenilen leziz bir yemek kadar zevkli akşamlara az rastlanırdı. Şöyle bir durup da izlediğimde herkesin ne kadar içten, mutlu ve sevgi dolu olduğunu görmek başka bir mutluluktu benim için. Hala o anlar aklıma geldiğinde, o yıldızları düşündüğümde, denizin berraklığını, havanın hissettirdiğini, sevdiklerimin ifadelerini... içim bir hoş oluveriyor ve tekrar aptal gülümsemem yüzümde beliriyor.




Bu güzellik de yavaş yavaş dönüş yoluna girmek zorundaydı. Ama sonuna kadar zevk almaktan vazgeçmedik. Göcek'den ayrıldık ve tekrar Dalaman yakınındaki adamıza sığındık. Uzun bir dönüş yolu bizi bekliyordu. Son deniz sefası. Bol bol yayılmaca zamanıydı. Çocuklar katamaranın önündeki ağda trampolin hesabı zıplayıp durdu. Havanın patlama ihtimali olduğunda temkinliydik. İnanılmaz dalgalar eşliğinde yol alıyorduk. Katamaranımız dalgayla yükseliyor sonra da alçalıyordu. Gözümü ufuktan ayırmıyordum. Bir kere miden bulandımı şansını kaybettin. Bütün yol zehir olabilirdi. Zaman geçtikçe medeniyete yaklaşmaya başladık ne yazık ki. Son gecemizde Marmaris'e 2 saatlik uzaklıktaki bir iskeleye bağlandık. Geri dönmek çok zoruma gidiyordu. Ama başka çare yoktu. 
Ertesi gün kahvaltıyla başlayan tüketim hali hepimizi sardı. Kalanları taşımak istemiyorduk. Meyveler, peynirler, yumurtalar bitti. Kahvaltı sonrası biralar hemen açıldı. Yola devam. 
Kısa bir yolculuk sonrası Marmaris marinaya vardık. Katamaran dandini vaziyette, bir an önce toparlanmaya başlamak lazım. Yıkanmak için hevesliydik hepimiz. Ama gitmek için değildik. 
Bir haftalık sorunsuz katamaran gezisi sonrasında ayağımızı karaya basmamızla ilk can alıcı tehlikeyi atlattık. Ama kahramanımız Deniz Ali durumu kurtardı. Ben kamarada eşya toplarken çocuklar iskelede  oyun oynuyorlardı. Deniz Ali iskelenin kenarındaki babanın üzerinde oturmuş oynuyorken, Emre'de kucağına oturmaya çalışmış. Emre tam denize düşerken, Deniz Ali Emre'nin tek kolunun altından ve boynundan yakalamış. Kendi de aşağıya kaymış. İkisinin de bacakları boşlukta sallanıyormuş. Barış bir yandan onlara doğru koşarken bir yandan da Deniz Ali'ye Emre'yi bırakmaması için bağrıyormuş. Deniz Ali bırakmamış Emre'yi, kolları çizikler içinde kanamasına rağmen bırakmamış Emre'yi. Henüz 6 yaşında ve kendi canının acıması pahasına kardeşini bırakmadı. Tutmasaydı ne olurdu düşünmek bile istemiyorum. Fark etmemiz bile zaman alabilirdi. Böyle bir içgüdü, böyle bir sahiplenme, böyle bir kahramanlık daha önce görmedim. Teşekkür ederiz Deniz Ali.
Bu hikayeyi de sağ salim atlattıktan sonra uçağa yetişme vakti geldi. Vedalaştık. İstanbul'a vardık. Şimdi korunaklı, sağlam evimde oturmuş alternatif olabilecek bu hayatın ne kadar da keyifli olduğunu düşünüyorum. Umarım bir gün cesaret edip buralardan gidebileceğiz. Ama önce birlikte daha nice yolculuklara, deneyimlere diyelim.