11 Mayıs 2014 Pazar

Annelik Mucizesi


Emre doğduğunda zamanının çoğunu kucağımda ve ayakta dolaşarak geçirdi. Dolaşmayı severdi. Birlikte uyumaya bayılırdık. İkinci bebeğimizde de aynı şekilde birbirimizden ayrılmadan geçirmeyi planlıyoruz. Birlikte yıkanacağız, yine birlikte uyuyacağız. Emre derseniz, karnımdaki bütünleşmesinden sonra göğüsümdeki bütünleşmeyi yadırgamayacaktır. Ona olan ilgimde bir yoksunluk olmadığı sürece. 
Geçen akşam Turan'a, hastanede kaldığımız geceyi annemle değil de onunla geçirmek istediğimi söyledim.  Ne de olsa artık deneyimliyiz. Her şey yolunda giderse Emre'nin de bizimle hastanede kalmasına karar verdik. Ailecek olmamız gereken, aramızdaki bağı güçlendirecek günler olduğunu düşünüyoruz. İki çocuğumdan da birbirleri için fedakarlık yapmalarını bekleyemem. O fedakarlığı bizim yapmamız gerektiğine karar verdik.

İngilizcesini alman tanıdığımın hediye ettiği türkçesini ise çok tesadüfi bir şekilde Neşe'den bulduğum kitap "Dokunmanın Mucizesi" " The Continuum  Concept" yazar Jean Liedloff'un 2 yıl boyunca gözlemlediği Güney Amerika ormanlarında yaşayan yerlilerden edindiği deneyimlerle ilgili. Bebekler için kucak safhasının önemini, gıdıklanan, öpülen, ilgi gösterilen bebeklerin asıl işinin annesinin davranışlarını, ilişkilerini ve çevresini ya da diğer çocukları gözlemlemek olduğunu anlatıyor. Kucaktaki bebek edindiği gözlemlerle insanların yaptıklarını anlamaları ve insanlık içindeki yerlerini almaya hazırlandıkları bir süreklilik olgusundan bahsediyor.  Bebek acıktığında ağlaması gerekmiyor sadece homurdanarak  annesinin göğüsüne kendiliğinden ulaşabiliyor.  Ufak hareketlerle, seslerle kucağınızdaki bebeğin ne istediğini anlayabiliyorsunuz. Tabii günümüz şehir yaşamında anneler sabahtan akşama bebeğini kucağında taşımak istemiyor. Ama neden alışverişlerinizi bebek arabasına koyup bebeğinizi kucağınızda taşımıyorsunuz.  Bu tavsiyeyi makul karşılayıp uygulayacak olanlar eve gittiklerinde de devam etmek isteyeceklerdir diyor Jean Liedloff. Bunu biri bize söylediği için değil, yarattığı farklılıkları hissettiğimiz için devam etmek isteyeceğimizi savunuyor yazar.

" Bir bebeğe nasıl davranılması gerektiğini belirlemek mantığın işi değildir... Çocuk bakımının her detayında uzman olan gayet kesin iç güdülere sahiptik..."  

Bebek korunaklı anne karnından çıktıktan sonra eğer annenin güvenli kollarında değilse vücudunu artık cansız hava sarmaktadır. Ama bebek anne karnındayken binlerce yıldır  aktarılan deneyimlerin bilgisiyle büyümüş ve ilk insanların edindiği beklentilerle dünyaya gelmiştir ve kucaktaki yer beklediği yerdir. Anne kucağında güvendedir. Yalnız bırakılan bebek etrafında olanları değerlendiremez. Annesinin birazdan döneceğini bilemez. Ağlamaya başlar. Uzun süre ağlamaya bırakılan bebek umutsuzluğa düşer. Annesi ona döndüğünde ise kendini iyi hisseder, neden ağladığını unutur. Yaşam çizgisi yeniden bağlanmıştır. Anneyle bağını sürdüren çocuklar zamanı geldiğinde zaten bağımsızlaşacaklardır. Yazarın gözlemlediği bir diğer nokta ise süreklilik prensibiyle annesiyle ilişkisini tamamlayan çocuk diğer kardeşlere karşı kıskançlık duymaz çünkü o sürecini tamamlamıştır, eksik kalmamıştır. Bir diğer gözlemi ise kabiledekilerin hayatı kabul edişleri ve bundan şikayet etmemeleri, her anı, ne kadar zorlayıcı olursa olsun, zevkle yaşamaları. Zorlukları külfet değil hayatın parçası olarak görmeleri. Sakin, mutlu, anlayışlı bir hayat sürmeleri.

 Kavgaların, kıskançlıkların, hırsların olmadığı yalnızca yaşamın değer verildiği bir dünya. Bizim çok uzak olduğumuz bir dünya.

Anneler gününüz kutlu olsun :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder