28 Nisan 2014 Pazartesi

Annelik Yolculuğum

Nerdeyse 15 haftalık hamileyim. Bu 2. çocugumuz olacak. İlki kadar heyecanlıyım. Bu sefer ne yapıp yapmayacağımı biliyorum. Nasıl hazırlanacağımı, doğurmayı sevdiğimi, her seferinde daha geliştiğimi ve bu gelişimin hepimizi nasıl etkilediğini ve tabii ki etkilerin sonuçlarını biliyorum. Emre'yi doğururken yaşadığım travma ilk başlarda bol küfüre sebep olsa da nasıl  saçmaladığımı anlamam zaman almadı. Doğanın bana verdiği bu muhteşem mucizeyi coskuyla karşılayabileceğime epiduralin yetişmemesi, suni sancı yapılması ve epizyotomi ( dış vajinaya uygulanan kesi ) uygulanması süreci korku ve acıya boğmuştu. Teknolojiden, tıpdan beklentilerimiz doğamızın sonu mu olmuştu. Emre'yle yenmeyi başardığım bir çok hoşnut olmadıklarım gibi bu korkuyu da yenebilir ve her şeyi sıfırlayıp aynı doğal deneyimi güle oynaya gerçekleştirebilir miyim diye düşünmeye başladım; daha hamile olduğumu öğrenmeden önce çünkü aşikardı ki ben doğurmaya devam edicektim. Alman bir tanıdığım sayesinde zaten bir çok fikre öncesinden aşina olmuştum. Almanların çılgın ekolleri çocuk doğurmada da yetiştirmede de radikal farklılıklarla çıkıyordu karşıma. Öncelikle homeopatiyle var olan doğal yeteneklerimizin iyileştirmede de olduğunu, daha önceden sorgulamadan az da olsa kullandığım ilaçları bebeğime kullanmayı olabildikçe bırakabileceğimi öğrenmeye, araştırmaya başladım. Çocuk doktorum ne kadar klasik tıpdan gelmiş olsa da ilaççı olmaması büyük şanstı. Sonuçta hayatımdan çıkardığım kozmetik, temizlik, ilaç gibi şeylerle birlikte doğumda da klasikleşmiş uygulamaları bertaraf edebilirim diye düşündüm. 

Doğumla ilgili bütün bu düşündüklerimi İstanbul Doğum Akademisi'nden Hakan Çoker ve ekibiyle deneyimleyebileceğimi öğrendim. Neler mi istiyorum. Epiduralsiz bir doğum. Doğum zamanı komplikasyon yaşamadığım sürece uygulanan diğer prosedürlerden uzak bir doğum. Bana danışılmadan en hasas organıma dokunulmaması. Yapılması zorunlu sanılanların tartışıldığı, güvendiğim bir doktor ve ekibi,  istediğim pozisyonda, kocamla birlikte, loş bir ortamda, kordonun hemen kesilmediği, bebeğimin kucağıma verildiği, yıkanmadığı, yapılacak kontrollerinde benimle birlikte gerçekleşdiği, doğar doğmaz yapılacak olan Hepatit B aşısının ötelendiği, birbirimizden hiç ayrılmadığımız bir süreç istediğim. Hatta mümkünse evde doğurabilmek (annem sakın duymasın) Şimdi bunların olma şansı var. Atalarımızdan bize çok öncelerden kodlanmış olan bu doğal süreci 21. yüzyılda okuyarak, çalışarak, düşünerek tekrar canlandırmak zorunda olduğumuz için  bedensel, ruhsal ve zihinsel olarak çalışmaya başladım. Ne şanslıyım ki bu fırsata sahip olduğum kadar farkındayım da. 


Yıllar evvel ilk defa gittiğim Londra'da History Museum'da bir babanın çocuğuna, hatırlamadığım bir ressamın resmi önünde oturup yorumlayışı ve soruları beni çok etkilemişti. O zaman anladım ki görmek, bakmak, baktığını yorumlayabilmek, etkilenmek, büyülenmek ve hissedebilmek, keyif almak ne kadar önemliydi. Anneme ve ablama hemen mesaj atmıştım bana bu bakış  açısını kazandırdıkları için. Hayatımdaki en büyüleyici ,az yaşanan, belki sonuncu olacak olan hayat verme mucizesini coşkuyla, ön yargısız, korkmadan karşılamak istemem çok mu absürd?

Not: Düşüncülerim ve isteklerim bana aittir. Bir öneri ya da tavsiye değildir. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder