16 ay geçti doğum hikayem bir türlü kağıda
dökülmedi ama anlatmaktan hiç bıkmayacağım, hayatımı adadığım bir gerçeğe dönüştü.
Yaşadıklarım an'ıma ve geleceğime yeni bir yön, farkındalık ve bakış açısı kattı.
Ekin’in doğumu aslında o kadar büyüleyici, doğal, kendimi bıraktığım, hayatımda
olmadığım ve belki bir daha olamayacağım bir benlikle gerçekleşti ki, yaşadığım
en büyük coşkuydu. Hatta 9 cm olduğumu öğrendiğimde hissettiklerim bebeğime
kavuşmaya yaklaşmamın mutluluğuyla birlikte dalgaların hazzının bitmesinin iç
burukluğuydu. Doğumumuza ne denirse densin bu bizim doğmumuzdu ve bizim için
olabilecek en en en en en….
Emre'nin doğumunda yaşadığım korku kalıntılarının
temizlemek ve bu kutsal kavuşmayı bütün benliğimle yaşayabilmek ve yaşatabilmek
için bütün bilgilere, kitaplara, nefeslere, hareketlere, alternatif çalışmalara
açık bir şekilde pratik yapmaya başlamıştım. Kendimi güvende hissettiğim ve her
duygumun karşılandığı, garip gözlerle izlenmediğim, desteklendiğim ve ufkumu
açan bir ekiple birlikte haftalarımı geçiriyordum. Doğum psikoloğumla ilk doğumumdan
kalan korkular üzerine çalışma fırsatım oldu. Her şeyimle kendimi bıraktığım o
oda aslında olacak doğumum için ekibime söylediğim ipuçlarıyla doluydu. Doğum
zamanında inanılmaz bir algı açıklığına sahip oluyor insan eğer Doğumistan’a
gitme fırsatı olmadıysa. Benim olmamıştı ve mutsuz olduğum her ayrıntıyı
incelikleriyle hatırlıyordum. Yaşadıklarımı anlayan, kabul eden ve değiştirebileceğime
inanan; bilen insanlarla birlikteydim. Bu yoğun süreç içerisinde bebeğimizle
ilgili karşılaştığımız fiziksel deformasyonla ilgili yıkılmış olsam da ekip
olmanın farkıyla kabul etmeyi, yol çizmeyi, sabırlı olmayı, kucaklamayı
ve şüphe duymamayı öğrendim. Karşılaştığımız bu durum hepimiz için bir ilk
olmasına rağmen ifadelerin sevgi ve kabul dışında bir şey söylemediği bir
ekiptik. Enerjimizde sevgi vardı. Yalnız değildim. Hamileliğimin her anında;
bütün korkularımla, bütün travmalarımla destekleniyordum ve hayatımın en önemli
anı için hiç bir planım yoktu. Yalnızca bebeğim nasıl gelmek istiyorsa onu o şekilde
karşılamaya hazırdım. Korkmadan, endişelenmeden, sorgulamadan, kabul ederek,
bilgiyle, paylaşarak, birlikteliğin verdiği güvenle artık her şeye hazırdım.
Emre'nin doğumuyla öğrendiğim en büyük hayat
dersi acının unutulduğu, unutulmayanın yaşanılan korku olduğuydu. Korktuğum acı
olmazsa acının yerini ne alacaktı. Haz. Bu başarı hazzı ya da ben yaptım
duygusu değildi. Benim için yaratılmış bu anı bütün varlığımla yaşadığım, orada
olduğum, hissettiğim, tanıdığım, aslında hiç yabancı olmadığım bir duyguya yer
açmaktı. Aynı benim, annemin yaşadığı ve benim geçtiğim bir yoldu.
Yeniden doğuş, yeni bir benin oluşumuydu bebeğimle birlikte. Ruhumun, bedenimin
ve bebeğimin birlikte çalıştığı başka bir diyardı bu olduğum yer.
Hikayemin bana yaşattıklarını anlatmak ömrümün
kalan kısmındaki emelim. Belki bu cümlelerle belki bambaşka hislerle. Her
seferinde daha dolu. Her seferinde daha hevesli. Her seferinde daha çok
hissederek. Her seferinde bir annenin daha bunu yaşaması dileğiyle.
26 ekim 2014 sabahı 5'de uyanıp tuvalete gittiğimde
istemsiz akan suyun idrar olmadığını biliyordum. Kokladım, rengine baktım ve
salondaki kanepemize bir battaniye sererek uzandım. Vakit yaklaşmıştı. Suyum
bölüm bölüm gelmeye devam etti. Heyecanlanacak bir şey yoktu. Bu durumu
biliyordum ve bekleyebileceğim 2 günüm olduğunu da. Dinlenmem gerektiğine karar
verdim. Bir süre kanepede uzandıktan sonra ( herkes dinlenmeliydi.) sessiz
sedasız duşumu aldım ve bebeğimden izin istedim; 2 saat uyuyabilmek için. Uyandığımda
hafif hafif dalgalar başlamıştı. Bir an telefonuma sarıldım ebemi aramak için
sonra sakin olmaya ve nefes almaya karar verdim ama içim pırpırdı; yolcuyu
haber vermek istiyordum. Dalga zamanlarımı evde, sakin bir kafayla geçirmeyi
beklerken kendimi bütün aileyi arayıp bize kahvaltıya çağırıken buldum. Turan'a
hala dokunmamıştım onu da yoğun bir gün bekliyordu. 8:30 civarlarında dayanamadım
ebeme bu pazarı bizimle geçireceği haberini verdim.
Oh çoluk çocuk herkes toplandı, mesaj grubumuza haberi verdim. Rüyalarımda
sakin geçen yolculuğum bir anda değişmiş herkesin sevgisinin ve heyecanının yanımda
olduğu bir ana çevrilmişti. Serpil ebe 10-11 civarlarında bize geldiğinde
dalgalarımdaki düzensizliğin evdeki coşkuyla ilgili olabileceğini söyledi.
Çocukları anneanneyle göndererek ablam ve Turan'ın da olduğu ufak bir ekip
sessiz ve huzur içinde evde takılmaya başladık. Bahçede çıplak ayak kedinin
bacaklarıma sürtündüğü, desteğimi ağaçtan aldığım, bol nefesli sakin sessiz
saatler geçirdik. Kimi zaman topun üstünde, kimi zaman dolanarak. Ebemin çaylarından
ve dokunuşlarından sonra son hamile fotoğrafımızı çektik.
Saat 15:00 civarlarında hastane yollarına düştük.
Arabayla yolculuğumu sessiz bir neşeyle, kıkırdamayla, bahar kokusuyla hatırlıyorum.
Kaç dakika da ne kadar dalga onlar benim haberdar olduğum bilgiler değildi.
Benim bilgilerim dalgalardı. Coşkun bir dalga kendini gösterdiğinde onu
anlamaya çalışarak karşıladım. Bir sonraki tanıdıktı ve bir sonraki daha da alıştığımdı,
sonrakiler yalnızca haberciydi takii yeni bir yoğun dalgayla karşılaşana kadar
ama sonunda hepsi tanıdık oluyordu ve hepsinden tek bir mesaj geliyordu
"bebeğini doğuruyorsun." Dalgalarımı tanıyordum. Bir dili vardı.
Bana anlattıklarını anlayabiliyordum.
Hastaneye vardığımda alınamayan kanım beni biraz
gerse de olmak istediğim anda olmama engel olmuyordu. Hemen arkamda bırakıp
orada kalmayı başardım. Suya girmek mi? Hayallerimde her zaman su vardır.
Soğuk dereler, dalgalı kumsallar, derin mavi denizler, zifiri derinlikteki
göller ama burada ancak bir havuza girebilirdim rahatlamak için. Doğurur muydum
burada, bilmiyordum? Ben orada değildim, düşünmüyordum. Herkes bekliyordu.
Müzik vardı; arada dans, şarkı söyleme, ufak sohbetler. Güzel bir gün. Arada
bir uyku. Ben tembel tenekeyimdir; suyun gücüyle tüy gibi her pozisyona
girebilirdim. Daha ne isterim.
Bir kaç anım var, zihnimin dünyaya döndüğü.
Döndüğüm de kiminle mi karşılaştım, bizim doğum dünyamızdan habercilerle.
Gerçeklikte her şeyin yolunda olduğunu o an’la ilgilenmemi söyleyen ekibimle.
Ben de sözlerini dinledim. Uyanışımı kendime döndürdüm ve devam ettim. Her olasılığa
sahiptim. Doğumumu aynayla seyretmek o anda konsantre olabileceğim değildi ama
avcumu vajinama koyup da bebeğimin o yumuşak başının avcuma dolmasını hissetmek
inanılmazdı. Bebeklerin derisi bizimkinden 400 kat daha hassasmış. Ben o yumuşaklığın,
ben o mucizenin ilk dokunanıydım." Ben burdayım bebeğim. Harika
gidiyoruz." Bebeğime ilk dokunan, onu ilk karşılayan bendim.
Konsantre oldum göğüsüme başını koyacağı kavuşma anı için.
Kolyeli geldi bizim bebeğimiz. Suyun içinde çıktı
ailesinin arasına geldi. Bizi güvenli kollarıyla saran doktorumuz; şefkat, neşe,
mutluluk ve aşkla bakan bir aile. Biz o anda hepimiz doğduk. Birbirimizle doğduk.
Bu öyle bir bağ ki bu an için tekrar ne yapabilirim bilmiyorum ve hayatımı
hayatta bu kadar saf hale nasıl gelirim onu arayarak geçirmek istiyorum.